Bu 1 Mayıs’ta yaşananlar, işçi sınıfının örgütsüzlük kaynaklı güçsüzlüğünün açık bir göstergesi oldu. Mart protestolarıyla toplumsal hareketin yeniden yükselişe geçtiği bir dönemde, sendikaların 1 Mayıs için Kadıköy’e çağrı yapması, Taksim’e yönelik kitlesel bir yönelişin olasılığını zayıflattı. Ardından görece kitlesel sol partilerin de bu çağrıya katılması, örgütsüz kesimler ile küçük politik çevrelerin önemli bir bölümünü Kadıköy’e yöneltti. Taksim çağrısı yapan grupların ise ancak 1 Mayıs’tan dört gün önce ortak bir tutum sergilemesi, binlerce örgütsüz insanı Kadıköy’e gitmek ya da 1 Mayıs’a hiç katılmamak gibi sınırlı seçeneklere mahkûm etti.
Sendikaların Kadıköy mitingiyle ilgili söylenecek çok şey var. Geniş kitlelerin militan mücadeleye hazır olduğu bir dönemde, güç dengelerini işçi sınıfı lehine değiştirme potansiyeli taşıyan Taksim hedefinden vazgeçmeleri, onların bir kez daha egemen sınıfa hizmet ettiklerini gösterdi. Öte yandan, toplumsal hareketliliğe rağmen Kadıköy mitingine katılımın düşük olması, “kitlesellik” argümanının da geçersiz olduğunu ortaya koydu.
Ancak sorunu yalnızca dışımızda aramak bizi ileri taşımaz. Bu noktada, Taksim hedefiyle yapılan çağrı ve eylemleri de eleştirel ve özeleştirel biçimde değerlendirmemiz gerekiyor. 27 Nisan gecesi ilan edilen “1 Mayıs 2025 Taksim Tertip Komitesi”, geç kalmış da olsa Taksim’e yönelik ortak bir tutum geliştirerek görece kitlesel bir katılım olasılığı doğurdu. Otonom İşçi Birlikleri olarak, sendikaların Kadıköy çağrısına karşılık, Taksim’e yönelik ortak, kitlesel ve militan bir mücadelenin gerekliliğini vurgulamıştık. Taksim çağrısı yapan birçok grubun dahil olduğu komitenin oluşumunu bir imkân olarak değerlendirerek, tüm dost ve yoldaşlarımızı komitenin kararına uygun biçimde Şişli Camii’ne çağırdık.
Bu doğrultuda, sabahın erken saatlerinde OTİB üyeleri ve çağrımıza karşılık veren anarşist yoldaşlarla birlikte Şişli civarında toplandık. Gün boyunca Şişli-Mecidiyeköy çevresinde bir araya gelen yüzlerce kişi gibi biz de eylemlere katılmaya çalıştık. Ancak günün sonunda, komitenin kitlesel bir buluşmayı sağlayacak taktik ve planlamadan yoksun olduğu ortaya çıktı. Toplanma noktası seçiminden B planının olmayışına, saatlerce herhangi bir çağrı yapılmamasından, yapılan çağrının son anda iptal edilmesine kadar birçok ciddi eksiklik yaşandı. Sonuç olarak, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da kendi inisiyatifiyle hareket eden küçük gruplar, az sayıda kişiyle yan yana gelebildi; tekrar tekrar polisin şiddetine, tacizine ve işkencesine maruz kalarak gözaltına alındı.
Ancak taktiksel eksikliklerin ötesinde, esas olarak sınıf olarak örgütsüz olduğumuzu ve bizi hedeflerimize ulaştıracak stratejilerden yoksun kaldığımızı açıkça kabul etmemiz gerekiyor.
Stratejisiz bir biçimde, sınıf mücadelesinin sürekliliği içinde 1 Mayıs’ı yalnızca sembolik bir ana indirgemekle Taksim hedefine ulaşmamız mümkün değil. Bu noktada, yeterli örgütlülüğe sahip olmayışımızı ve tertip komitesinin planlarına bağımlı kalışımızı kendi açımızdan bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz. Önümüzdeki süreçte iç örgütlülüğümüzü güçlendirmeli, sınıf içindeki bağlarımızı derinleştirmeli ve bu deneyimden dersler çıkarmak için daha fazla çaba göstermeliyiz.
Sendikaların, işçi sınıfının geniş kesimlerinin militan mücadeleye hazır olduğu bir dönemde Taksim hedefinden vazgeçmesi; 1 Mayıs’taki plansızlık, koordinasyonsuzluk ve iletişimsizlik ile birleşince, Taksim’e yönelen potansiyel kitlesel çıkış gerçekleşmedi. Tüm bunlar, Mart protestolarından bu yana yaşam mücadelesini sokakta sürdüren kitlelerin enerjisinin sönümlenmesine neden oldu.
Bu koşullarda Kadıköy’e gidenlere yönelik suçlayıcı tutumların, altı doldurulmamış bir “irade yarışı” olmaktan öteye geçmediği ve birlikte mücadeleye zarar verdiği de açıkça ifade edilmelidir. Her iki çağrıya katılanların kendilerine göre geçerli nedenleri olduğunu kabul ederek, eksikliklerimizi birlikte tespit etmeli, dersler çıkararak mücadelenin geleceği üzerine birlikte düşünmeliyiz. Sendikaların ve kitlesel düzen partilerinin Kadıköy’e çağrı yapmasına, 1 Mayıs öncesinden başlayan operasyonlar ve gözaltılara, fiili OHAL uygulamalarına, yoğun polis ablukasına, şiddete ve organizasyonel eksikliklere rağmen binlerce Taksim iradesiyle Şişli-Mecidiyeköy civarında toplanmış ve saatlerce direnmiştir. Bu durum, Mart protestolarında da gördüğümüz toplumsal dinamiğin hâlâ sürdüğünü; daha örgütlü ve planlı olunduğu takdirde Taksim’e yönelik kitlesel ve militan bir yönelişin mümkün olduğunu göstermiştir.
Bu bağlamda, toplumsal öfkeyi Kadıköy’e yönlendiren sendikaları ve kitlesel politik partileri güçlü biçimde eleştirirken, “1 Mayıs 2025 Taksim Tertip Komitesi”nin eksiklerini ve hatalarını da açıkça ortaya koymak gerekiyor. Ancak ister Kadıköy’e gitmiş, ister Taksim çağrısına katılmış olalım, esas eksikliğin bizde olduğunu; daha güçlü mücadeleleri ancak birlikte yaratabileceğimizi unutmamalıyız. 1 Mayıs’ı ve daha fazlasını kazanmak istiyorsak; işyerlerimizde, yaşam alanlarımızda ve üniversitelerimizde özörgütlenmeler kurmalı, mevcut örgütlenmeleri büyütmeli ve güçlendirmeliyiz.
1 Mayıs’ı ve daha fazlasını birlikte kazanacağız!
Otonom İşçi Birlikleri