Sömürüye, Baskılara, Sendikaların İhanetine Karşı 1 Mayıs’ta Taksim’e

Kapitalizmin derinleşen krizinin sonucu olarak, giderek ağırlaşan sömürü koşulları, dünyanın farklı bölgelerinde süren savaşlar ve topyekûn bir savaş olasılığının artması, ekolojik yıkımın tüm canlı yaşamını tehdit eder boyuta ulaşmasıyla birlikte tarihsel bir kırılma döneminden geçiyoruz. Giderek yoksullaştığımız böylesi bir dönemde, bir yandan iktidar üzerimizdeki baskı politikalarını yoğunlaştırırken, diğer yandan sermayenin kontrol mekanizmaları haline gelmiş, mücadeleyi geri çeken sendikaların ve düzen solunun hegamonyası, işçi sınıfının ayağında bir pranga haline gelmiş durumda.

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin bu yıl 1 Mayıs’ta Kadıköy’e çağrı yapması ve düzen solunun bu kararın arkasında hizalanması, öfkeli ve mücadeleye hazır geniş kesimlerde yeni bir hayal kırıklığı yarattı. Daha önce de belirttiğimiz gibi, İstanbul’daki 1 Mayıs gösterilerinin, kentin en önemli merkezlerinden biri olan ve Türkiye işçi hareketi açısından simgesel bir anlam taşıyan Taksim’de yapılması yönünde yaygın bir beklenti oluşmuşken, bu kararı yalnızca korkaklıkla açıklamak mümkün değil. Geniş emekçi kesimlerin militan mücadeleye hazır olduğu bir dönemde Taksim hedefinden vazgeçilmesi, doğrudan egemen sınıfın çıkarlarına hizmet etmektedir.

Öte yandan ortaya çıkan bu durum karşısında Taksim’e gidiş konusunda kitlelerin önemli bölümünde oluşan endişelerin de anlaşılır olduğunu görüyoruz. Bugün 1 Mayıs’a dair yaşanan kafa karışıklıkları, çelişkiler ve “alan mı, kitle mi” eksenine sıkışmış tartışmalar, esasen işçi sınıfı olarak güçsüz ve örgütsüz oluşumuzun bir sonucudur. Bu gerçeği görmek ve değiştirmek, devrimci ve militan bir sınıf odağı yaratmayı temel görevimiz haline getirmek zorundayız. İşçi sınıfının ayağında bir pranga haline gelmiş sendikalara su taşımak anlamına gelen bir Kadıköy iradesinin de, dar grup çıkarlarına sıkışmış, altı boş bir Taksim vurgusunun da bu hedefe bizi götürmeyeceğini biliyoruz.

Bizim açımızdan Taksim her şey değildir, kendinde bir anlam taşımaz. Bu hedef, bugün sahip olduğu sembolik önem ve sınıf mücadelesinde yaratabileceği niteliksel sıçrama potansiyeli nedeniyle anlamlıdır. Esas olan, işçi sınıfı olarak sermayenin ve iktidarın saldırılarına karşı kendimizi savunabilmemiz, kazanımlar elde edebilmemiz ve mücadeleyi her seferinde daha ileriye taşıyabilmemizdir. Bu da kapitalist sınıfa ve onun zor, kontrol ve rıza mekanizmalarına karşı ne kadar kitlesel, birleşik ve militan bir güç haline gelebildiğimizle doğrudan ilişkilidir.

Bugün Taksim’e yönelik görece kitlesel bir çıkış imkânının oluştuğu koşullarda, bu sürece güç vermeyi tarihsel bir sorumluluk olarak görüyoruz ve kendi gücümüz oranında bu mücadelenin parçası olacağımızı ilan ediyoruz. Tüm dost ve yoldaşlarımızı, sözümüzü ve mücadelemizi birlikte büyütmeye çağırıyoruz.

Gücümüz Birliğimizden Gelir!
Yaşasın 1 Mayıs!

Otonom İşçi Birlikleri