İşçi Birlikleri Nedir?

Türkçe | English

Günümüzde tüm dünyada egemen olan kapitalizm, insanlığın büyük bir çoğunluğunun yoksulluk, savaşlar ve baskı altında yaşamasına neden oluyor, insanlığı ve insanlığın bir parçası olduğu doğayı geri dönülmez felaketlere sürüklüyor. Bu düzenin sona ermesi gerekiyor. Ancak bunun kendiliğinden gerçekleşmeyeceği ve kapitalizmin devamından çıkarları olan kapitalist sınıfın sahip olduğu güçten gönüllü olarak vazgeçmeyeceği de açık. Bu düzenin bir toplumsal devrimle ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu ancak insanlığın çoğunluğunu oluşturuyor olmalarına ve bütün üretim sürecine hakim olmalarına karşın, emek güçleri kapitalistler tarafından sömürülen işçilerin ayaklanması ile mümkün olabilir.

Parçası olduğumuz işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasındaki çatışmayı işyerlerimizde her an yaşıyoruz. Fabrikada, inşaatta, barda, markette, plazada, devlet dairesinde, sokakta ya da evde çalışmamız, eğitim durumumuz, yerli veya göçmen olmamız, farklı kültürlere, inanışlara, düşüncelere, ulusal kimliklere, cinsiyetlere, cinsel yönelimlere sahip olmamız koşullarımızı değiştirse ve farklı sorunlar yaşamamıza neden olsa da, hayatlarımızı sürdürmek için emeğimizi satmak zorunda olduğumuz, yani sömürüldüğümüz gerçeğini değiştirmiyor. İşçiler olarak biz, toplumun çoğunluğunu meydana getiriyoruz ve her şeyin devamını sağlayan bizleriz ancak örgütlü olmadığımız koşullarda bizler ve kapitalistler arasındaki çatışma, onlar lehine devam ediyor. Yaşam ve çalışma şartlarımız giderek kötüleşir, devletin kontrolü ve baskısı artarken zayıf ve çaresiz hissediyoruz ve bir araya gelmediğimiz sürece böyle hissetmeye devam edeceğiz. Bu nedenle öncelikle kapitalizmin kalbi olan ve yaşamlarımızın büyük bir bölümünü geçirdiğimiz işyerlerinde bir araya gelmeli ve mücadele etmeliyiz. Elbette bazı işkollarında örgütlenmek; işyerlerinde çalışan kişi sayısının az olması, esnek çalışma biçimlerinin yaygın olması, işin niteliği gereği geçici olması veya işçi sirkülasyonunun yoğun olması gibi nedenlerle  yalnızca tek tek işyerlerinde örgütlenmek mümkün veya yeterli olmayacaktır. Dolayısıyla bazı işkollarında mesleğe dayalı veya bölgesel örgütlenmeler oluşturmamız gerekecektir. Öte yandan işyerlerinde örgütlenmemiz için yaşamın farklı alanlarında da çalışma arkadaşlarımızla ilişkiler geliştirmek ve dayanışmak önemlidir ve nihayetinde mücadele ve örgütlenmemizin yaşamın her alanını kapsayacak bir niteliğe sahip olması gerekir. Çalıştığımız işkolunun özgünlüklerine göre amacımıza uygun örgütlenme biçimlerini bulmak ve yaratmak bir gereklilik olsa da işyerlerinin kapitalizm için merkezi konumu, onları örgütlenmemiz açısından da merkezi noktaya taşımaktadır.

Egemen sınıf, güç dengesinin kendi lehine olmasından yararlanarak sömürü, baskı ve şiddeti arttırıyor ve arttırmaya devam edecek. Mevcut koşullarımızı savunmak ve yaşam şartlarımızı iyileştirmek için sınıflar arasındaki güç ilişkilerini işçiler lehine değiştirmemiz gerekiyor. İşyerlerindeki mücadelemizin temel amacı, patronların üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmalarından kaynaklanan iktidarlarını zayıflatmak ve güç dengesini lehimize çevirmektir. Bunun için örgütlenmenin her aşamasında, işyerlerinde karar alma süreçlerinin işçilerin kontrolüne geçmesi hedefiyle hareket etmemiz gerekir. Bunu tek başımıza gerçekleştiremeyiz. Bu ancak parçası olduğumuz işçi sınıfının kolektif olarak başarabileceği bir şeydir ve işyerlerinde politika üreten, doğrudan eylemlerle kapitalistlerin iktidarını aşındıracak -ve nihayetinde ortadan kaldıracak- gayrıresmi, bağımsız birliklerin oluşturulmasıyla mümkün olabilir. Bunlar kimi zaman hızlı ortaya çıkan mücadelenin ihtiyacı olan geçici birlikler, kimi zamansa daha istikrarlı örgütlenmeler olabilir. Önemli olan doğrudan o işyerlerinde çalışanların iradesine dayanıyor ve onların ihtiyaçlarına karşılık veriyor olmalarıdır.

Bizler parlamentoların ve her tür yasama organının adaletsizlik, sömürü ve tahakküm üzerine kurulu bu sistemin meşrulaştırmaktan başka bir işlevi olmadığını, parlamenter kanallarla sorunlarımızın çözülmeyeceğini ve bu organlara bel bağlamanın mücadelemize zarar verdiğini biliyoruz. Ancak bu, politikayı reddettiğimiz anlamına gelmez. Tam aksine işçi sınıfı için işyerlerinin, en basitinden en karmaşığına karşı karşıya olduğumuz her tür sorunla ilgili politika üretmenin ve mücadele etmenin en önemli zemini olduğunu düşünüyoruz.

İşyerlerindeki mücadelemiz ekonomik taleplerle sınırlı olamaz. Ekonomi ve politika arasındaki ayrım egemen sınıf tarafından yapay olarak ürettiği bir yanılsamadır, tüm yaşamımız ve hele ki işyerlerinde yaşadıklarımız politikanın uzantısıdır. Ulusal kimliğimize, yerli veya göçmen olmamıza, inancımıza, cinsiyetimize, cinsel yönelim/tercihlerimize vb. dayalı ayrımcılıklar tüm yaşamlarımızı etkilediği gibi işyerlerindeki birliğimize de zarar veriyor. Bu nedenle işyerlerinde her tür ayrımcılığa karşı da politika üretmeli ve mücadele etmeliyiz. Kapitalizmin doğayı geri dönülmez biçimde talan ettiği, iklim krizinin sonuçlarının yaşamlarımızı doğrudan etkilediği koşullarda, ekoloji mücadelesi de işyerlerindeki politikamızın parçası olarak ele alınmalıdır. Nihayetinde toplumsal hareketlerin yükseldiği dönemlerde ancak işyerlerinde güçlü bağlarımız ve politik etkimiz oranında zafere ulaşma şansımız olacaktır.

İşçi sınıfının mücadelesi bir ulusla veya ulusal sınırlara bağlı değildir. Milliyetçiliğin işçileri yapay biçimde böldüğünü, birliğimize ve mücadelemize zarar verdiğini biliyoruz. İşyerlerinde mücadele ederken birliğimizi parçalayan en büyük ideolojik düşman olan milliyetçilikle ve devlet ve şirketlerin yaşamlarımızı giderek daha fazla denetim altına alan kontrol mekanizmalarıyla da mücadele etmek zorundayız. Bu yüzden milliyetçilik zehrine karşı da mücadele etmeyi bir görev olarak görüyor, enternasyonalist dayanışmayı yükseltmeyi öncelikli hedeflerimiz arasında tanımlıyoruz.

En iyi ihtimalle, ekonomik talepler için işçiler adına patronlarla pazarlık yapan ve aslında çoğu zaman işçilerin sırtında birer kamburdan ibaret olan resmi sendikalara üye olmanın tek başına bir işe yaramadığını, sendikalara bel bağlamanın genellikle faydadan çok zarar getirdiğini biliyoruz. İşyerlerinde gerçek anlamda mücadeleler ancak işçilerin tüm süreçlere aktif katılımı ve resmi sendikaların kontrolünün aşılmasıyla mümkün olabiliyor. Tarihsel ve güncel örnekler, işçilerin doğrudan kendi ihtiyaç ve stratejilerini işyerlerinde tartışmaya ve buna göre hareket etmeye başladığı zaman daha başarılı sonuçlar elde ettiğini gösteriyor.

Tüm toplumsal mücadele alanlarında, hiyerarşinin kurumsallaşmaması, doğrudan demokratik mekanizmaların geçerli olması ve mücadelelerin öznesi olan herkesin tüm süreçlere eşit katılım hakkına sahip olması gerektiğini savunuyoruz. Kendi içimizde bu ilkelerle karar almanın yanı sıra, bulunduğumuz her alanda bu anlayışı anlatmayı ve buna uygun örgütlenmelerin ortaya çıkması için çalışmayı görev olarak görüyoruz.

Ancak işyerlerindeki örgütlenmelerin doğrudan demokratik ve tabandan olması gerekli ama yeterli değildir. Bunların aynı zamanda ekonomik ve politik mücadele bütünlüğü içinde, bilinçli ve planlı biçimde birlikte hareket ederek işyerlerindeki güç dengesini işçiler lehine geliştirmeye çalışacak bir niteliğe sahip olmaları gerekir.

Bu hedeflere ulaşmak için, kapitalizmi yıkmayı ve işçi sınıfının nihai kurtuluşunu sağlamayı amaçlayan politik ve militan bir işçi örgütlenmesine ihtiyaç vardır. İşçi Birlikleri, bu fikirlerin yayılması, işkollarının özgünlüklerine göre işyerleri, bölgeler ve meslekler temelinde, bağımsız birliklerin oluşturulması ve sürdürülmesinin desteklenmesi, bu birlikler arasında dayanışma ve koordinasyon sağlanması, uluslararası düzeyde işçi hareketiyle iletişim ve dayanışma kanalları yaratılması amacıyla ortaya çıkmıştır.